Ömürlere Bedel Bir 24 Saat... (Stefan Zweig "Bir Kadının Hayatından 24 Saat" Kitabı)
"Yaşlanmak artık geçmişinden korkmamaktan başka nedir ki?" gibi pek çok düşündürücü cümleler barındıran bu kitap, gerçekten harika. İnsan olmanın acizliğini ve yüceliğini gözler önüne seren, sayfaları nasıl çevirdiğinizi fark edemediğiniz bir kitap.
Okurken pek çok mesele sorgulanıyor, eleştirisi incitmiyor ama bol. Konusunu vermeyeceğim, olay örgüsü sürpriz olsun. Yalnızca okurken fark ettiğim ve paylaşılmaya değer bulduğum noktaları sunacağım sizlere.
Öncelikle bir insan ne yaparsa yapsın, onu yargılamak kimseye düşmez. Evet, kesinlikle düşmez. Her birey özgürdür ve yaptığının doğru ya da yanlış olduğuna (bir başkasının hakkını ihlal etmediği sürece tabi) kendi karar verebilmelidir. Sergilediği davranış birilerine zarar veriyorsa, zarar görenler elbette hakkını aramalı ama insanlar tarafından belirlenmiş yani her an değişebilecek normları arkasına alıp eleştirmek yeri gelir, canı yanan kişiye bile düşmez. Çünkü o kişinin yaptığı davranışın, canı yanan kişinin deyimiyle işlediği suçun, eleştirisi eylemi yapana aittir sadece. Bu yalnızca davranışta bulunan kişinin vicdanıyla kendi arasında bir şeydir. Maalesef ki toplumlar acımasız. Çünkü insanlar acımasız. Elalem ne der korkusu evrensel bir sorun. Kişi sırf adı çıkacağı için içinden geldiği gibi yaşayamıyor, düşünsenize, sırf eleştirileceği için... Etiketleneceği, dışlanacağı ve yalnız kalacağı için. Okuduğunuzda söylediklerim sanırım daha anlamlı olacaktır.
Kitabın bir bölümünde geçen büyük hayal kırıklığı, önce bende şu düşünceleri uyandırdı:" Evet işte, kimseye güvenilmez!", ama sonra düşündüm. İnsan mükemmel bir varlık değil ki? Deneyimleri nedeniyle her saniye bir önceki halinden bambaşka bir varlığa dönüşen insanın bir de aciz bir varlık olduğunu hesaba katarsak, tutkularına yenik düşmesine ve bize yanlış gelen şeyler yapmasına şaşırmak ne kadar doğru? Bu nedenle biraz düşündükten sonra fikrim şuna dönüştü: İnsanlar değişken olabilir, biz yıkılmamayı öğrenmeliyiz. Çünkü "...kimseye güvenilmez!" ifadesi içinde hayal kırıklığı barındırır. Genelde yıkım olduğunda kullanılır bu ifade. Halbuki yıkılmamak lazım. Bu nedenle belki de gereğinden fazla, hatta kimine göre hiç, bağlanmamak lazım birine. Fazla kaptırmamak lazım her şeyin dilediğimiz gibi olacağı fikrine.
"...acılar korkaktır, yaşamayı fazlasıyla talep edersek korkup geri çekilir..."
Çevirisini İlknur Özdemir'in yaptığı bu muhteşem kitabı çok seveceğinizi umuyorum. Keyifli okumalar...
Okurken pek çok mesele sorgulanıyor, eleştirisi incitmiyor ama bol. Konusunu vermeyeceğim, olay örgüsü sürpriz olsun. Yalnızca okurken fark ettiğim ve paylaşılmaya değer bulduğum noktaları sunacağım sizlere.
Öncelikle bir insan ne yaparsa yapsın, onu yargılamak kimseye düşmez. Evet, kesinlikle düşmez. Her birey özgürdür ve yaptığının doğru ya da yanlış olduğuna (bir başkasının hakkını ihlal etmediği sürece tabi) kendi karar verebilmelidir. Sergilediği davranış birilerine zarar veriyorsa, zarar görenler elbette hakkını aramalı ama insanlar tarafından belirlenmiş yani her an değişebilecek normları arkasına alıp eleştirmek yeri gelir, canı yanan kişiye bile düşmez. Çünkü o kişinin yaptığı davranışın, canı yanan kişinin deyimiyle işlediği suçun, eleştirisi eylemi yapana aittir sadece. Bu yalnızca davranışta bulunan kişinin vicdanıyla kendi arasında bir şeydir. Maalesef ki toplumlar acımasız. Çünkü insanlar acımasız. Elalem ne der korkusu evrensel bir sorun. Kişi sırf adı çıkacağı için içinden geldiği gibi yaşayamıyor, düşünsenize, sırf eleştirileceği için... Etiketleneceği, dışlanacağı ve yalnız kalacağı için. Okuduğunuzda söylediklerim sanırım daha anlamlı olacaktır.
Kitabın bir bölümünde geçen büyük hayal kırıklığı, önce bende şu düşünceleri uyandırdı:" Evet işte, kimseye güvenilmez!", ama sonra düşündüm. İnsan mükemmel bir varlık değil ki? Deneyimleri nedeniyle her saniye bir önceki halinden bambaşka bir varlığa dönüşen insanın bir de aciz bir varlık olduğunu hesaba katarsak, tutkularına yenik düşmesine ve bize yanlış gelen şeyler yapmasına şaşırmak ne kadar doğru? Bu nedenle biraz düşündükten sonra fikrim şuna dönüştü: İnsanlar değişken olabilir, biz yıkılmamayı öğrenmeliyiz. Çünkü "...kimseye güvenilmez!" ifadesi içinde hayal kırıklığı barındırır. Genelde yıkım olduğunda kullanılır bu ifade. Halbuki yıkılmamak lazım. Bu nedenle belki de gereğinden fazla, hatta kimine göre hiç, bağlanmamak lazım birine. Fazla kaptırmamak lazım her şeyin dilediğimiz gibi olacağı fikrine.
"...acılar korkaktır, yaşamayı fazlasıyla talep edersek korkup geri çekilir..."
Çevirisini İlknur Özdemir'in yaptığı bu muhteşem kitabı çok seveceğinizi umuyorum. Keyifli okumalar...
Yorumlar
Yorum Gönder