Mutluluk Pastası (Farabi'den Alıntılarla)
''Mutluluğun elde edilmesi insanın yaratılış sebebidir. Mutluluk mutlak gayedir.''
Farabi
Farabi'ye göre insanın peşine düştüğü esas şey mutluluktur. Farabi'nin mutluluk ile ilgili bir takım fikirleri Aristo'nun düşünceleri etkisinde oluşmuştur. Aristo'ya göre ise insan davranışlarının mutlaka bir amacı vardır ve bu amaç da en iyiye ulaşmaktır. En iyiye ulaşmak bizi mutlu edecektir. Yani tüm amaçlarımız dolaylı ya da doğrudan mutlu olmak içindir. Farabi'nin ve Aristo'nun mutlulukla ilgili söylediklerine bir ara verelim. Şimdi size bir hikaye anlatmak istiyorum.
Koştum, soluk aldım ve yine koştum. Önümde şekerden bir dağ. Pırıl pırıl parlıyor. Her çeşitten şeker var üstünde, bildiğim ve bilmediğim her çeşit. Renk renk hepsi. Yükseklikten ve tepesinin parlamasından, sonsuzluk hissi yaratıyor. Henüz yakınında bile değilim. Ama ona koşuyorum. Gideceğim oraya, inanıyorum, hatta biliyorum. Sonsuz mutluluk sanki orada... Ara sıra ayağım takılıyor meyve şurubundan oluşan birikintilere. Sağımda solumda renk renk çekici bir sürü birikinti. Bazıları şikayet etmez. Aksine koşmayı bırakır ve dalar birikintinin içine. Yüzer içinde keyifle. Yetinir! Ama ben koşacağım işte. Çünkü küçücük birikintiler yetmez bana. O dağın tepesinde ne var bilmem, görmem lazım.
Sonunda geldim dağın önüne. Vay be, ne yüksek bir dağ! Gözüm korktu açıkçası. Ama olsun, tırmanacağım işte. Ama önce biraz bakayım geride bıraktıklarıma. Kimileri koşuyor benim de biraz önce yaptığım gibi. Ama ben vardım önce, önemli olan da bu. Kimileri birikintilerde oyalanmaya devam ediyor. Ne tuhaf! Buna azla yetinmek diyorlar. Neyse, bu beni ilgilendirmez. Ben dağa tırmanmaya bakayım. Döndüm önüme ama o da kim? Sırtını dağa dayamış oturuyor biri. Yorgun mu ki? Ben ondan önce çıkmalıyım. Evet en iyisi hiç bulaşmamak. Off ama, sormazsam çatlarım. Bir kez bile dönüp bakmıyor ki dağa. Ve öyle mutlu görünüyor ki. Bir sırrı olmalı. Bir sorudan zarar gelmez. '' Afedersin? Bu dağa en kolay nasıl tırmanabilirim?'' dedim. Adam:'' Hangi dağ?'' demez mi? Sakinliğimi koruyup, ''İşte şu sırtını yasladığın.'' dedim ve elimle dağı işaret ettim. Adam dağa ilgisiz gözlerle kısaca bakıp, '' Aaa o mu? Kolay bir yolu yoktur. Ne yapacaksın ki oraya tırmanıp?Yorgunluktan ve hayal kırıklığından başka bir şey getirmez sana.'' -'' Nasıl yani? Sen tırmandın mı?'' -''Hayır!''- ''Öyleyse nereden biliyorsun?''. Adam gayet sakin bir şekilde açıkladı: '' Ben bu dağa hiç tırmanmadım. Kendimi bildim bileli burada, dağın dibinde otururum. Yıllar boyu senin gibi nicelerini gördüm tırmanmaya çalışan. Hepsi de eli boş döndü!''- ''Neden? Dağın tepesinde hiç bir şey yok mu?'' - ''Elbette ki yok!''. Şaşkınlığımı gizleyemedim.''Öyleyse niye oraya tırmanmaya çalışıyoruz?'' -''Çok basit, kandırılıyorsunuz?'' - ''Kim neden kandırsın ki?'' - ''Bak kardeşim, sen de şu meşhur mutluluk pastasını arıyorsun belli ki. Hani şu bir dilimiyle bir ömür mutluluk veren. Sana ve senin gibilere bu pastaya ulaşmak için önce şu yolu yürümen sonra da ne yapıp edip bu dağa tırmanman gerektiğini söylemişler. Şanslısın ki dağa tırmanmaya uğraşmadan bana rastladın. Sana dağa tırmanırken ne olacağını söyleyeyim. Bu dağ hem diktir hem de küçük düzlükleri vardır. Basamak gibidir kimi sivri kimi kaygan çıkıntıları ve bu basamakların adları vardır: şöhret, üstünlük, güç, zenginlik... İsimler sürekli değişir. Ama hepsi de senin ve senin gibilerin uğruna savaşmak isteyeceği şeylerdir.''
''Tırmanırken ayakların kayar ya da yaralanır. Ya da kolunda derman kalmaz. Ama yine de tırmanmak istersin o basamağa ve düzlüğüne. Çünkü basamaklar çok çekici, düzlükler ise huzur dolu görünmektedir. Bin bir güçlükle tırmanır düzlüğe ulaşırsın. Fakat çok duramazsın ve devam etmek zorunda kalırsın. Düzlükler kaygandır çünkü. Bu şekilde bir yandan bir sonraki basamağın büyüsüne kapılıp devam etmek istersin bir yandan da tırmanmaya mecbur kalırsın sabit kalamayacağın için. Her yerinde yaralar ve ağrılarla ve kalbinde ateş gibi bir hırsla zirveye ulaşırsın. Ama dediğim gibi zirvede bir şey yoktur. Çünkü aradığın mutluluk pastası orada değildir. Böylece bedeninde ağrı ve yara, kalbinde kırgınlık ve pişmanlık ve ellerin bomboş inersin aşağıya...'' - ''Peki nerededir bu mutluluk pastası. Şu birikintilerin içinde mi saklı yoksa.'' - ''Güzel kardeşim, mutluluk pastası çok da uzakta değildir. Mutluluk pastası sendedir!'' - ''Nasıl yani?'' - ''Şöyle ki senin özün zaten mutluluğu en iyi bilendir. Ama bu şuruptan birikintiler, şekerden basamaklar ve kaygan düzlükler seni sahip olduğun mutluluk pastasından uzaklaştırır. Onlar tuzaktır. Sen iyisi mi hiç girme bu çeldiricilerin olduğu yola. Dön özüne. Bu dağdan ve ona tırmanma isteğinden uzak durdukça, kendini ve seni sen yapanı farkına vardıkça mutluluk pastası etkisini gösterir. Tamam mı kardeşim!''. Bir adama baktım bir dağa...
Hikayemizden yola çıkarak ve Farabi'nin şu alıntısına da göz atarak bir karar verebiliriz belki. ''İnsan maddeden ne derece uzaklaşırsa o derece olgunlaşır''. Öyleyse madde bize geçici mutluluk vermektedir. Farabi'ye göre ise bize asıl mutluluk veren eylem Tanrı'ya yönelmek ve ona yakın olmaktır. Tanrı'dan gelen insan yine Tanrı'ya dönmek isteyecektir. Bunun içinse özümüze dönmek yeterlidir.
İster mutluluk pastası diyelim, ister öz ya da Tanrı. Her şey bizim için. Ve biz yine bize iyi gelmesi için bir şeylerin peşindeyiz. Öyleyse geçici mutluluklar yaratan şuruptan birikintiler ya da kaygan zenginlik düzlüklerini değil de gerçek mutluluğun kaynağı olan özümüzü tercih etsek daha ''Mutlu'' oluruz sanki. Ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum Gönder