Hoşgeldin Eylül
Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları takip etti. Devrildi nice yirmi dört saat. Hele aylar, boş durur mu? Kovaladı her biri peşisıra bir diğerini... Böylece koca yaz geçti, geldi eylül. Hoşgeldi. Eylülün gelişiyle birlikte değişen mevsim, hava durumu, ruh halleri vb. ilgilisine bir şeyler öğretmeye niyetli: değişimi! Bu haftanın yazısına hoşgeldiniz. Konumuz değişim.
Sabit kalamıyormuş gerçekten hiçbir şey şu sarhoş gibi dönüp duran dünyada. Değişiyor, ya gelişerek ya da körelip yok olup yerini yeni olana vererek. Ne acılar kalıcı, ne de mutluluklar. Görüyorsunuz ya, duyguların bile bir ömrü var. İçinde bulunduğumuz sistemin bile bir ömrü varken, kendimizi ölümsüz sanmak ne büyük gaflet. Vazgeçilmez sanmak kendimizi...
Teker teker incelesek dünya denen şu sahneden geçip giden hayatları, hemen hemen hiçkimse geldiği gibi gitmemiştir. Sahneye attığı ilk adımda sahip olduğu düşüncelerini, heyecanını, toyluğunu onu o yapan her neyse yani, büyük ihtimalle hiçbirini muhafaza edememiştir sahneden ayrılırken. Yok olmuştur demek değildir kastettiğim, dönüşmüştür, değişmiştir. Düşünceler değişmiştir, heyecan artmış ya da azalmıştır, toyluk yerini olgunluğa terk etmiştir ve böylece "oyuncu" değişmiştir. Tıpkı değişen mevsimler gibi.
Eylül ayı geldi, sonbaharı getirdi bizlere. Yazın sıcağı, güneşi, ışıltısı ve heyecanı terk ediyor bizi. Soğuk bir kışa hazırlıyor bizleri bu ani hava değişimleri. Sonbahar, sararan yapraklarıyla değişimin fısıltısı... Söylemek istediğim sevgili okur, değişim özümüzde var! Hem özümüzde hem çevremizde. Meydan okumak boşuna her türlüsüne. Hayat en büyük öğretmen ve zaman en büyük ilaç. Mutlu baharlar...
Yorumlar
Yorum Gönder