Son(suz) Aşk Filmi
"Hayat sonsuz zannedilen bir gündür.", "Önemli olan bugündür, şu andır!" gibi pek hoş ama bir yandan gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze çarpan, duygu dolu bir film izledim bugün. Baş rollerinde Fahriye Evcen ve Murat Yıldırım'ın yer aldığı film sanıldığı gibi sıradan bir aşk hikayesi ya da bir romantik komedi değil. Duygusal ve bizleri düşünmeye sevk eden bir film.
Konusunu paylaşmayacağım bu sefer. Biraz şaşırmanızı istiyorum. Hoşuma giden ve paylaşmaya değer bulduğum kısımlar var. Haydi devam edelim yazımıza.
"Benim keşke dediğim bir şey yok!" diyen birini hayal edelim. Gezdiği yerlerin fotoğrafını çekmeyen; "Görüyorum, yaşıyorum ya yetmez mi?" diyen birini... Yaşamanın kıymetini bilen yani. Sevdiği kişiyle vedalaşırken ısrarla söylediği söz: ''Yağmur sonrası ortaya çıkan toprak kokusunu içine çekmeyi unutma, bana söz ver!" olan, içtiği her damla suyun, tenine değen ve saçlarını savuran rüzgarın ve kokladığı çiçeğin yarattığı duyguyu ve hazzı sonuna kadar yaşayan biri... En üzücü kısmı da nedir biliyor musunuz? Bu bilince ulaşmadan önce çok acılar çekmiştir bu kişi.
Ne zaman böyle biriyle karşılaşsam, derhal aklım başıma gelir. Sorarım kendime: Aldığım her nefesin kıymetini bilmem için, şükredecek ne çok şeyim olduğunu farkına varmak için, illa acı mı çekmeliyim? Geçmişe ya da olumsuzluklara saplanıp kalmak bir fayda sağlamıyor aksine zarar veriyor bana ve çevreme, peki tamam. Güzel günler geçirirken esasında, bunun hiç farkında olmamam ne acı! Gibi gibi... Olumlu kal, olumlu düşün ona da tamam. Peki ya iyi yaşıyor muyum? Gerçekten hissedebiliyor muyum rüzgarı, güneşi, yağmuru bedenimde. Üzerimden uçarak geçen kuşların yarattığı gölgeyle başımı gayri ihtiyari yukarıya çeviriyorum ve bir süre seyrediyorum uçuşlarını. Sesleri bir süre, çok kısa bir süre huzur yaratıyor içimde. Sonra yine kendime dönüyorum. Zihnimde yapılacaklar listesi, yaptıklarım ve yapmam gerekenler dönüp duruyor tekrardan. Sanırım buldum! Ben iyi yaşamayı günlük görevleri tamamlamak, ama hakkını vererek tamamlamak falan filan, sanmışım. Önceliklerim olmuş görevler. Ne kadar çok sayıda görev tamamlanırsa o kadar iyi hissedeceğimi sanmışım. Yeni gelen görevlerin, tamamlanmış olanların huzurunu yaşamaya fırsat vermediğini unutarak...Peki bu iyi yaşamak mı? Hiç sanmıyorum. Ne zaman ki yağmur sonrası ortaya çıkan toprak kokusunu içime saatlerce çekerim, böylece kendime bir saatlik bir yaşanmışlığı çok görmem, işte o zaman iyi hissederim kendimi ve iyi yaşadığımı hissederim, toprak kokusunun ruhumda uyandıracağı huzuru ertelemeyerek.
İşte aynen böyle aklım başıma gelir. Birkaç gün sürer etkisi. Sonra yine başlarım her şeyden şikayetçi olmaya. Önemsiz olayları büyütmeye, önemsiz kişiler için gözyaşı dahi dökmeye ve yapılacaklar listesine geri dönerim ben işte. Fakat bu sefer bambaşka bir görev ekleyeceğim listeye: Yağmurdan sonraki toprak kokusunu içine çekmeyi unutma!
Yorumlar
Yorum Gönder