Bir genç kızın günlüğünden bir alıntı
Gün ağardı ve ben gözlerimi açtım, marka telefonumdan gelen popüler alarm sesiyle... Kırmızı, ünlü ... marka masa lambamın ışığını yaktım. İyiki içine en iyi ampulü yerleştirmişim. Tasarruflu olanlar bu kadar iyi aydınlatmıyor.
Sevdiğim son moda kazağımı giydim, pembe olanı. Kaz tüyü montumu ve sağlamlığından emin olduğum kaliteli çizmelerimi ayağıma geçirdim. Sokağa çıkmaya hazırdım. Adımımı dışarıya attım ve dört bir yanı reklam tabelalarıyla dolu sokakta yürümeye başladım. Tabelalara göz attığımda fark ettim ki sahip olmadığım pek çok şey var!
Bu cümlelerle başlıyordu genç kızın günlüğü. Tıpkı tarif ettiği gibiydi her şey: baştan aşağıya marka giyinmesi, çevresindeki her eşyanın da marka olması ve reklam tabelalarıyla dolu sokak. Ona yetiyor muydu sahip oldukları? Hayır! Daha fazlasını ister miydi? Evet! Peki ya bu doyumsuzluk yalnızca eşyalar için miydi?
Özel hayatında da durum benzerdi genç kız için. Her zaman en yakışıklı, en havalı gençlerle çıkıyor, onlara kolay ulaşıyor çabuk bıkıyordu. Çok hızlı ilerliyordu her şey: gözüne kestirmesi, ilgisini belli etmesi ve çıkmaya başlamaları çoğu zaman bir kaç hafta içinde gerçekleşiyordu. İlişkileri başladıktan çok kısa bir süre sonra tartışmalar başlıyordu ve bunlar hemen kavgalara dönüşüyordu. Çok değil üçüncü kavgada ilişki bitiyordu. Çekemiyordu kimseyi genç kız, hiçkimse de onu. Zaten neden tahammül etsindi ki? Olmuyorsa olmuyordu ve o yoksa başkası vardı, daha iyisi...
Sevemiyordu çoğunu. Sahip olduğu her eşya ya da ulaştığı her insan hep en iyisi, en güzeli olduğu için tek tek ele alındıklarında pek de değerli olmuyorlardı. Onun için esas olan sahip olacağı bir sonraki şeyin ne olacağıydı!
Sevdiğim son moda kazağımı giydim, pembe olanı. Kaz tüyü montumu ve sağlamlığından emin olduğum kaliteli çizmelerimi ayağıma geçirdim. Sokağa çıkmaya hazırdım. Adımımı dışarıya attım ve dört bir yanı reklam tabelalarıyla dolu sokakta yürümeye başladım. Tabelalara göz attığımda fark ettim ki sahip olmadığım pek çok şey var!
Bu cümlelerle başlıyordu genç kızın günlüğü. Tıpkı tarif ettiği gibiydi her şey: baştan aşağıya marka giyinmesi, çevresindeki her eşyanın da marka olması ve reklam tabelalarıyla dolu sokak. Ona yetiyor muydu sahip oldukları? Hayır! Daha fazlasını ister miydi? Evet! Peki ya bu doyumsuzluk yalnızca eşyalar için miydi?
Özel hayatında da durum benzerdi genç kız için. Her zaman en yakışıklı, en havalı gençlerle çıkıyor, onlara kolay ulaşıyor çabuk bıkıyordu. Çok hızlı ilerliyordu her şey: gözüne kestirmesi, ilgisini belli etmesi ve çıkmaya başlamaları çoğu zaman bir kaç hafta içinde gerçekleşiyordu. İlişkileri başladıktan çok kısa bir süre sonra tartışmalar başlıyordu ve bunlar hemen kavgalara dönüşüyordu. Çok değil üçüncü kavgada ilişki bitiyordu. Çekemiyordu kimseyi genç kız, hiçkimse de onu. Zaten neden tahammül etsindi ki? Olmuyorsa olmuyordu ve o yoksa başkası vardı, daha iyisi...
Sevemiyordu çoğunu. Sahip olduğu her eşya ya da ulaştığı her insan hep en iyisi, en güzeli olduğu için tek tek ele alındıklarında pek de değerli olmuyorlardı. Onun için esas olan sahip olacağı bir sonraki şeyin ne olacağıydı!
Yorumlar
Yorum Gönder