Ah Çocukluğum, Çocukluğum...

     ''Hey çocuk!'', ''Ayol daha çocuk bu!'' ve bir de ''Sen büyüme, hep çocuk kal, masum kal...''gibi gibi... Hayatımızda yeri yadsınamaz bir dönemdir çocukluk ve yukarıda yer verdiğim gibi pek çok cümlede geçer kendileri... Yaşın kaç olursa olsun sen ve çocuk/çocukluk kelimesi aynı cümlede karşılaşıverirsiniz aniden. Tesadüf mü bu? Değil, bu çok açık.

     Çocukken ne çok ağlardık. Hem de boyumuzdan küçük meselelere. Yok oyuncağım kırıldı, yok istediğim alınmadı, ama bu haksızlık filan... Fark ettin mi ortak noktasını o gözyaşlarının? Bir şeyler istediğin gibi gitmedi? Şimdi büyüdün değil mi? Kocaman oldun. Hayatın yükü omuzlarında. Ay çok yazık sana! Geçen gün ağlarken gördüm seni? Nedenini sordum. Uzun uzun anlattın. Ne geldi aklıma biliyor musun? Yine bir şeyler istediğin gibi gitmemiş. Ve sen yine hüngür hüngür ağlıyorsun. Yazık. Çok yazık. Hayatı fazla ciddiye alıyorsun.

     Ne çok gülerdik çocukken. Ama yetişkinler gibi yarım, hüzünlü ya da sahte değil. Gözlerimizin içiyle gülerdik. Tüm bedenimizle, tüm hücrelerimizle... Çünkü gerçekten çok sevinirdik.O sevinci en derinde hisseder ve ona gölge düşürmezdik ön yargılarımızla ya da korkularımızla. Her şey komik olmaya adaydı bizim için. Dünya ne renkliydi. Her istediğimiz oldukça tabi. Peki ya şimdi... Şimdi nasıl görebiliyor musun? Sana sevdiğin türden bir şaka yaptım geçen gün. Güldün. Ama sesindi gülen biraz da gözlerin. Göz bebeklerin değildi. Bir an görür gibi oldum dağılmasını göz bebeklerindeki sislerin. Ama yok, hızlıca geri geldi. Çünkü sen yine dertliydin. Ah ahh! Sen ne zaman huzurlu oldun ki? Pardon huzur vermiyorlar değil mi? Sorun hiçbir zaman sen değilsin ki!?

     Sen var ya senn... Çocukken de saklardın oyuncaklarını. Arkadaşın birini alıp geri getirmediği ve bu yüzden azar işittiğinden beri... Şimdi ise saklıyorsun paranı. Kimseye vermiyorsun yıllardır dolapta duran onca kıyafetini. Birikmeli her şey. Birkaç demir paradan tut da evlere kadar her şey birikmeli. Ne olur ne olmaz. Sağlama almalı her şeyi. Olmuşken bol olsa daha iyi. Neden bilmiyorsun, sadece daha iyi işte...

     Çocukken çok sayıda oyuncak gerekmezdi. Bir küçük araba ya da bebek. Gerisi için sadece hayal gücü yeterli. Yüksek koltukların altları çadır olur ya da  baktığın duvar yüksekçe bir dağ, şekerden bir dağ hem de! ''Şimdi uçacağım.'', ''Şimdi bak ben doktorum sen hasta.'' Şimdi, hemen şimdi olur. Hem de neyi nasıl istersen. Çocukken mümkün kelimesi vardı bilinçaltında. İmkansız yoktu. Zor ama yaparım vardı en fazla. Yaşın arttı her sene. Bir, bir derken iki, üç dört beş fazla arttı. Büyüdün. Nedense söndü parıltısı mümkün kelimesinin. Yerini ''Çok zor!'' ve ''Ben yapamam.'' aldı. Ama neden! Neden! Kim kırdı hevesini? Hedefler mi büyüdü yoksa yoluna köstek koyanlar mı arttı? Ya da sen köstekçileri ciddiye aldın. Bak bu olabilir işte. Alma! Yapma!

    Bir dön bak çocukluğuna. Gülüşünü hatırla. Huzur saçan. Ağlayışını boşver o değişmedi nasıl olsa. Hayal gücünü hatırla. Yaratıcılık dediğin içine işlenmiş bir hazine. Ve imkansız yok, yaparsın... Vay be ne kadar da güçlüsün! Ama bak yine devam ediyorsun bencilliğe. Ne geçecekse eline. Hermann Hesse'nin de dediği gibi, ''Çocuk insan'' olmuşsun sen de. ''Sonu olmayan bir yolda yürümenin yorgunluğunu yaşıyorsun'' hırsınla.

    ''Hey çocuk!''. ''Hey, çocuk insan!''. Vakit kaybediyorsun ağlayarak. Daha çocuksun sen. Haksızlık bu diye bağırıyorsun yine. Olmaz. Olmaz böyle. Yıllar geçecek sen büyüyene kadar. Söylesene büyümen daha kaç ihanet gerekecek?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçimden Bir Ses Kalk Çalış Diyor... Neyse sustu!

Mutluluk Pastası (Farabi'den Alıntılarla)

Bu Kutu Bildiğiniz Gibi Değil! (Kutu Filmi)