Öyle Gelmiş Öyle Mi Gider? (Batıl İnançlar)

     Merhaba. Bu haftaki yazım biraz eğlenceli ve bilgi içerikli olsun istedim. Konumuz batıl inançlar. Hepimizin farkında olmadan beraberinde taşıdığı alışkanlıklar vardır. Bazen toplum kazandırır bunları bize bazen de biz tercih ederiz onları edinmeyi. Batıl inançlar da bu alışkanlıklara üye bir gruptur. Batıl inanışlar hayatımızın içinde. Bu yazıdaki amacım sık rastladığımız batıl davranışların kökenini aktarmak sizlere. Hazırsanız başlayalım. :)


      İncelemek istediğim ilk batıl inanış, ayna kırmanın yedi yıl uğursuzluk getirmesi. Eskiden insanlar parlak yüzeylere, göllere ve havuzlara bakarlarmış ve orada öteki dünyadaki yansımalarını gördüklerine inanırlarmış. Baktıkları yerde görüntüleri titreşiyorsa ya da dalgalanıyorsa bu hiç de iyiye işaret değilmiş. Bu sebeple eski Yunan ve Mısır'da aynalar metalden yapılıyormuş. Roma'da da durum çok farklı değil. Orada camcılık ileri olduğu ve sık sık kırılmalar yaşandığı halde, ayna kırılmasının uğursuz olduğuna dair bir inanış var. Peki neden yedi yıl? Antik Çağ'daki inanışa göre insan bedeni yedi yılda bir tamamen yenileniyormuş. Yani ayna kırıldığında üzerimize aldığımız uğursuzluk tüm beden yenilendiğinde bizi terk ediyor ve bu durum yedi yılı buluyor.



     Şimdi anlatacağım davranış ise çok yaygın: Tahtaya vurmak! Tahta bir yüzeye yumruğumuzla vurmak bizi belalardan nasıl koruyabilir değil mi? Buyrun kökeni... Meşe ağacı yüksek ve sağlamdır. Bu nedenle güçlü ve özel güçlere sahip bir ağaç olarak kabul görür. Bu inanışın ortaya çıktığı toplum olan Amerikan yerlilerine göre meşe ağacı, Tanrı'nın yeryüzüne indiğinde üzerinde oturmayı tercih ettiği yüksek ağaçtır. Kuzey Amerika yerlileri ağacın köküne vurarak Tanrı ile iletişime geçtiklerine inanıyorlar. Böylece Tanrı'ya başlarına gelebilecek felaketlerden korunmak için yalvarıyorlar.



    Bahsetmek istediğim son batıl inanış on üç sayısının uğursuzluğu. Bu sayının uğursuz olduğuna olan inanç ve bu nedenle yaşanan korkunun artık tıpta bile bir adı var: triskaidekaphobia! Bu inanışın kökleri ise mitolojiye kadar ulaşıyor. Hikaye şu: Işık ve güzellik tanrısı olan Balder'in verdiği ziyafete sadece on iki kişi davetlidir. Ne yazık ki yalan ve hile tanrısı Loki davetli olmadığı için sinirlenir ve on üçüncü kişi olarak katılır. Tartışma çıkar ve Loki Balder'i öldürür. İşte bir fobi haline gelen on üç sayısının hikayesi de bu.

    Cahillik çok büyük mutluluktur (İgnorance is bliss!) diyenlere inat, bilginin de zaman zaman mutluluk getirdiğine inanıyorum. Bilince daha az korkuyor, daha huzurlu oluyoruz bence. Tabi bu da apayrı bir tartışma konusu. Gözlerinize sağlık, teşekkür ederim. İyi haftalar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçimden Bir Ses Kalk Çalış Diyor... Neyse sustu!

Mutluluk Pastası (Farabi'den Alıntılarla)

Bu Kutu Bildiğiniz Gibi Değil! (Kutu Filmi)